Kitap

Kapital/Thomas Piketty – Kitap Yorum

03 Nisan 2016

Fransız yazar, Thomas Piketty, bir ekonomi profesörü. Genç yaşta önemli başarılara imza atarak kendini çok iyi yetiştirmiş. Son 15 yılını ise ağırlıklı olarak “Kapital” kitabını yazmaya adamış. Kitabın 2013 yılında basılmasıyla ve ardından İngilizceye çevrilmesiyle bir anda kendisini; “ekonominin yeni starı, yeni Karl Marx*” yakıştırmalarıyla birlikte birçok sert eleştirinin önünde buldu.

2014 yılında Kapital Türkçe’ye çevrilince, yazar hakkında bizim medyamızda da yorumlar yapılmaya başlandı. Yazar ile röportajlar yapıldı ve Türk ekonomisine yaptığı bazı eleştiriler basında yer aldı. Dar bir çevre içerisinde tartışıldı.

İş Bankası Yayınları'nın da eseri sahiplenmesi ile birlikte kitabın "bilinmemesi" bir süre sonra entelektüel sohbetlerde “eksiklik” konusu edilince bir çok insanın kütüphanesine girdi.

Kitap hakkında yorumlara girmeden önce şunu söylemekte fayda var; kitap çok heyecanlı değil! Yatmadan önce okunmabilecek bir formatta değil. Önemli ölçüde teknik bilgi içeriyor. Ekonomi ile ilgili temel eğitimi olmayan insanların anlayarak okuması oldukça zor. Okurken ciddi bir yan araştırma havuzu ve kavramsal bir sözlük oluşturmanız gerekebilir.

Kitap, aslında bir sosyalizm savunucusu rolünde olmasa da güçlü kapitalizm eleştirileri barındırdığı için yazarın politik duruşuna da paralel olarak sol kesimler tarafından sahiplenilmiş. Her ne kadar Türkiye’de sol kesim ve kapitalizm ilişkisi kendine has bir serencama sahip olsa da ülkemizde de kitap hakkında yorumlar daha çok sol medyada yer alıyor.

Kapital’in temel mesajı, Kuznets Eğirisi’nin** eleştirisi ve dolayısıyla kapitalizmin görece bir eşitlik ortaya çıkarmadığı üzerine. Savaş dönemleri dışında Kapitalizm’in eşitsizliği ve servet dağılımında adaletsizliği beslediğini düşünüyor Piketty. Bunun en önemli sebebi olarak miras geçişlerini öne sürüyor. Çalışmadan kazanan sınıfın, zamanla Veblenci*** bir yapıya büründüğü buna karşılık dünya gelir pastasının önemli bir kısmını almalarına önemli bir sorun olarak dikkat çekiyor.

Farkında olduğumuz ama ifade edemediğimiz; çok zengin insanların aslında hayatı boyunca her gün iyi fikirler üretmediği, sermayeyi elinde tutana karlı fikirlerin kendiliğinden geldiğini veya fazla zenginliğin eğitim ve sanatın gelişimi için önemli bir etken olduğu gibi alt metinler okumak mümkün.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından sermaye birikimininin kıta Avrupa'sından ABD’ye kaymasıyla servet eşitsizliğinin merkez noktası ABD olarak görülüyor. Çin, Japonya, Almanya gibi ülkelerden de bahsediliyor. Ancak anladığım kadarıyla verilerin daha düzenli ve doğrulanabilir olması sebebiyle kitabın yoğunluğu da kıta Avrupası ve ABD üzerinde geçiyor.

Verilerin olmadığı veya yetersiz olduğu anlarda yazar romanlara başvuruyor ki bence bu alışılmadık, kitabı farklı kılan bir nokta. Romanlarda geçen kahramanların harcadığı para, kazanmayı hayal ettiği servet gibi pasajlar Kapital’de birer veriye dönüşüyor. Bu başvurular içerisinde Orhan Pamuk'un bir eseriyle karşılaşmak güzel bir duygu.

Sonuç kısmında yazar büyük bir keşfe imza atmıyor fakat ahlaki değerler çağrısı gibi romantik yollar yerine; servet eşitsizliğinin çözümünü vergilerde buluyor. Fazla kazananın "fazla" vergilendirildiği aşırı zenginleşmenin kontrol altına alındığı bir toplum hayal ediyor.

Ekonomiye dair entelektüel birikim yapmak istiyorsanız güzel bir eser; doğru adres. 15 yıllık emek, saygı duyulması ve ciddiye alınması gereken bir disiplin. İlgi duyanlar kütüphanesinde mutlaka bulundurmalı.


Thomas Piketty’nin Kapital’inden Altı çizilecekler:

  • 1970-1980 yıllarından bu yana %1’lik dilimde yer alan en zenginlerin gelirlerindeki baş döndürücü büyümeyi keşfettik (…)
  • Sermayenin getiri oranı, üretim ve gelirin büyüme oranını aştığında -ki 19. yüzyılda durum buydu ve 21. Yüzyılda da gerçekleşme olasılığı oldukça yüksektir- kapitalizm demokratik toplumların dayandığı meritokratik(4) değerleri derinden sarsan, rasgele ve sürdürülemez eşitsizlikleri otomatik olarak üretmeye başlar.
  • Fiyat sistemi milyonlarca bireyin -günümüzün küresel ekonomisinde milyarlarca bireyin- faaliyetlerini düzenlemek gibi önemli bir role sahiptir. Problem, bu sistemin ne sınır, ne de ahlak tanımasıdır.
  • (…) İlk komünist ve sosyalist hareketlerin ortaya çıkışı da bu bağlamda gerçekleşmiştir. Sorulan temel soru oldukça basitti: Yarım yüzyıllık endüstriyel büyümenden sonra, kitlelerin yaşam koşulları hala eskisi gibi sefilse ve 8 yaş altındaki çocukların fabrikalarda çalışmasının yasaklanması dışında hiçbir şey yapılmamışsa, sanayideki gelişme, tüm bu teknik ilerlemeler tüm bu emek, tüm bu göçler neye hizmet ediyordu?
  • (…) “Demek ki modern sanayinin gelişmesi, burjuvazinin ürünlerini ürettiği ve ürünleri mülk olarak edindiği temeli, burjuvazinin ayakalrının altından çeker alır. Burjuvazi herşeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Onun yıkılması da proletaryanın zaferi de aynı ölçüde kaçınılmazdır.” – K. Marx
  • Kapital’in ilk cildi 1867 yılında yayımlandı, ancak MArx onu izleyen diğer iki cildi tamamlayamadan 1883 yılında öldü. Arkadaşı Engels bu iki cildi Marx’ın arkasaında bıraktığı kimi zaman anlaşılmaz ek yazması parçalarını bir araya getirerek, onun ölümünden sonra yayımladı.
  • (…) Jean-Baptise Say’in “her arz kendi talebini yaratır” yasası (…)
  • Komünist devrim şüphesi gerçekleşti, ancak Avrupa’nın en geri kalmış ülkeinde, Sanayi Devrimi’nin güç bela başladığı Rusya’da gerçekleşti. Hâlbuki o dönemde, en gelişmiş Avrupa ülkeleri -o ülkelerin nüfuslarını şansına- farklı, sosyal-demokrat yolları keşfe çıkmışlardı
  • Dünya 2050 ya da 2100 yılında borsacılara mı, üst düzey yöneticilere mi, büyük servet sahiplerine mi, yoksa petrol ülkelerine ya da Çin Merkez Bankası’na mı ait olacak?
  • Eşitsizlik kendi içinde illa olumsuz olmak zorunda değildir: Asıl soru; onun meşru olup olmadığı, belli nedenlerinin bulunup bulunmadığıdır.
  • Eşitsizliklerin tarihi, ekonomik, politik, toplumsal aktörlerin neyin adil olup neyin adil olmadığına dair tasavvurlarına, bu aktörler arasındaki güç dengesine ve bunların sonucunda ortaya çıkan kolektif tercihlere bağlıdır. Eşitsizliklerin tarihi ilgili tüm aktörlerin bileşik ürünüdür.
  • (…) Teknolojik rasyonelitedeki ilerleme otomatik olarak, beşeri sermayenin finansal sermayeye ve gayrimenkul sermayesine karşı, yetenekli kadroların göbekli hissedarlara karşı, becerinin de şecereye karşı zafer kazanmasını sağlayacaktır. Bunun sonucunda eşitsizlikler doğal olarak, tarihin akışı içinde, daha meritokratik hale gelecek ve (mutlak azalmasalar bile) bu derece katı olamyacaklardır: Ekonomik rasyonalite otomatik olarak bir tür demokratik rasyonaliteye yol açacaktır.
  • (…) Herkes ihtiyarlı günleri için servet biriktirecektir. Böylece tıptaki ilerleme ve yaşam koşullarındaki iyileşme sermayenin doğasını tamamen dönüştürecektir.
  • (…) Üretilecek çözümlerin pratikte daha mütevazı boyutlarda ve etkisiz kalması, örneğin çeşitli milliyetçi içe kapanma biçimleriyle kendilerini göstermeleri ne yazık ki muhtemeldir.
  • (…) Dünya nüfusu 1700 yılında 600 milyon iken, 2012 yılında bu sayı 7 milyarı geçmiştir. Eğer bu ritim gelecek üç yüzyılda da sürerse, dünya nüfusu 2300 yılında 70 milyarı geçecek demektir.
  • (…) Demek ki büyüme nispeten soyut bir kavram, tamamen matematiksel ve istatistiki bir ifade olarak ortaya çıkar
  • “Endüstriyel ekonominin yol açacağı şeylerden biri yapay eşitsizlikleri yok etmektir; doğal eşitsizlikler ancak bu sayede daha belirgin hale gelebilir.” – Dunoyer
  • “Üstün nitelikler büyük ve faydalı her şeyin kaynağıdır. Her şeyi eşitsizliğe indirgerseniz, her şeyi duraklama noktasına getirirsiniz.” – Dunoyer
  • Şu anda dünyada kişi başına düşen aylık ortalama gelir yaklaşık 760 avrodur.
  • (…) Büyümenin %1 olduğu bir toplum ise kendisini derinlemesine ve kalıcı bir biçimde yenileme şansına sahiptir.
  • Akılda öncelikle tutulması gereken şey, enflasyonun büyük ölçüde 20. Yüzyılda ait bir icat olduğudur. Geçtiğimiz yüzyıllar boyunca ve Birinci Dünya Savaşı’na dek enflasyon sıfır ya da sıfıra yakındı. Fiyatlar birkaç yıllık ya da on yıllık dönemler boyunca yükselmiş ya da düşmüştür, ancak bu iniş ve çıkışlar nihayetinde genellikle dengeye kavuşmuştur. Bu durum uzun vadeli fiyat serilerine sahip olduğumuz ülkelerin hepsi için geçerlidir.
  • Örneğin, Aşağı Saksonya Eyaleti halen Avrupa’nın ve dünyanın birinci otomotiv üreticisi olan Volkswagen’in hisselerinin %15’ine yakınını -ve oy haklarının kanun teminatındaki %20’sini- elinde bulundurmaktadır, bu haklar yasal güvence altındadır ve AB bunu oradan kaldırmanın yollarını aramaktadır.
  • Kanada dominyon olmaktan 1930’lu yıllarda kurtulmuştur, ancak devlet başkanı hala İngiltere Kraliçesidir.
  • Uzun vadede, emek eşitsizliklerini azaltmanın ve iş gücünün ortalama verimliliğini, ekonomideki genel büyümeyi arttırmanın yolu şüphesiz eğitime yatırım yapmaktan geçmektedir.
  • Mirasa konarak, eğitim ve çalışmanın sağlayabileceğinden çok daha yüksek bir yaşam standardına erişmek mümkündür.
  • (…) bu alaka bazen servetteki eşitsizliğin kısmen meşrulaştırılmasını da içerir, yani okur bir anlamda satır aralarında böyle bir eşitsizlik olmazsa, dar bir elit çevrenin maddi meseleler dışında başka şeylerle ilgilenmesinin olanaksızlaşacağı teziyle karşılaşır.
  • Servet bir kere elde edilince, sermayenin kendi dinamikleriye uyum içinde büyümeye başlar ve sırf ölçeğine bağlı olarak uzun yıllar boyunca çok hızlı biri ritimde büyümeyi sürdürebilir.
  • (…) Girişimciler bu nedenle, yalnızca nesiller geçtikçe değil, tek bir ömrün sınırları içinde dahi -hele ki yaşam beklentisi yükseliyorsa- rantiyelere dönüşme eğilimindedir: Bir insanın kırık yaşındayken iyi fikirlere sahip olması, doksan yaşına geldiğinde de iyi fikirlere sahip olacağı anlamına gelmez, çocuklarının iyi fikirleri olacağı anlamına ise hiç gelmez.
  • (…) büyük fonların yüksek getiri elde etmesi daha çok risk almalarından kaynaklanmaz; portföyleri yapısal açıdan sürekli olarak daha kazançlı kılan, çok daha karmaşık bir yatırım stratejisine sahip olmalarından kaynaklanır.
  • Birçok kişi için yatırım yapmanın en basit yolu kendi oturduğu evi satın almaktır.
  • Suudi Arabistan başka bir yerden çok daha yüksek getiri elde edebilecekken Amerikan hazine bonolarına yatırım yapmayı neden tercih etmiş olabilir? Hele ki Amerikan üniversiteleri bile kendi sermayelerini kendi ülkelerinin bonolarına yatırmayı çoktan bırakıp, hedge fonlara, borsaya kote olmayan şirketlerin hisse senetlerine, emtiaya dayalı türev ürünlere yatırım yaparak dünya genelindeki bir yüksek getiri arayışına girmişken, bu sorulmaya değer bir sorudur.
  • Dünyadaki finansal aktiflerin büyük bir kısmı vergi cennetlerinde saklanmaktadır, bu da küresel servetin coğrafi dağılımını analiz etmemizi zorlaştırıyor.
  • (…) Bir kere nüfusun yaşlanması sorunuyla karşı karşıyayız. Ölüm yaşının seksen ve doksan arasında olduğu dünyada, yaşam beklentisinin altmış ve yetmiş arasında olduğu bir dönemin parametreleriyle devam etmek pek de olanaklı gözükmüyor.
  • Aristotales faiz sözcüğünün Yunancadaki karşılığı olan “tokos” sözcüğünün aynı zamanda “çocuk” anlamına gelmesinden hareketle, servetin sınırsızlığının yarattığı tehlikenin altını çizmişti. Aristotales’e göre para, daha fazla para doğurmamalıydı.
  • Yüzyılın servete dayalı küresel kapitalizminin etkin bir biçimde düzenlenmesini sağlayacak tek şey bölgesel seviyedeki politik entegrasyondur.

 

* http://www.economist.com/news/leaders/21601512-thomas-pikettys-blockbuster-book-great-piece-scholarship-poor-guide-policy
** Avrupa-merkezci bir ekonomi-politik tezidir. Ekonomik gelişmenin bir süre sonra toplumun geneline yayılarak hem politik hem ekonomik eşitsizliklerin azalacağını öngörür. Bu teze göre, iktisadî gelişmeyle tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşülecek, vasıflı işçiler artacak gelir dağılımındaki eşitsizlik bir süre sonra azalacaktır. Kaynak: Ekşisözlük
*** Gösteriş amaçlı tüketim
(4): Meritokrasi yönetim gücü, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne, yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim şeklinde idare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, kayırma yoktur. Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içindeki ilerleme ve yükselmelerinin bilgi başarı yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Osmanlı Devleti'ndeki Devşirme sistemi buna örnek gösterilebilir. Kaynak: Wikipedia

Yazarın Hürriyet Röportajı için tıklayınız.

You Might Also Like

1 Comment

  • Reply Yavuz S. Aykac 04 Nisan 2016 at 00:04

    Güzel bir eleşiri/yorum..

  • Bir Cevap Yazın

    This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

    %d blogcu bunu beğendi: