Blog, Düşünce

Matbaa ve Booking.com Sonuçları Benzer İki Hikâye

06 Nisan 2017

Johann Gutenberg ve çırağı Fust Mainz şehrinde 42 satırlık ilk İncil'i bastığında tarihler 1455 yılını gösteriyordu. Düşüncenin en önemli merhalesi olarak sayılan bu teknik gelişme etkisini şüphesiz zaman içerisinde gösterecekti. Teknolojik olarak modern matbaanın ortaya çıkması içinse, birkaç yüzyıl daha geçmeliydi.

İslam coğrafyasında 1500'lü yıllardan sonra "alim/bilgin" yetiştirme eksiğiyle paralel olarak birçok konuda "ileri gidememe" sorunu görüyoruz. Her ne kadar matbaadan, çalar saatten, matematikten, tıptan yola çıkarak geçmişimize övgüde bulunsak da bilimsel çalışmalar kişilerle sınırlı kalmış belirli ekoller oluşamamıştır.

Matbaa konusu ilkokulda genellikle bize "din üzerinden" bir gericilik refleksi olarak tanıtılsa da bu ideolojik açıklamanın yetersiz olduğunu biliyoruz. Bazı kaynaklarda "hattat loncasının" matbaanın yaygınlaşmasını geciktirmekte etkili olduğunu aktarılmakta. Tek bir sebeple meseleyi açıklamak mümkün değil; okumaya ve araştırmaya yatkın olmayan toplumsal karakterimiz bakmak daha aydınlatıcı olabilir.*

Okumayan ve okuma ihtiyacı duymayan bir toplum olduğumuz için matbaaya gereksinim duymamız; propagandanın öneminin arttığı, demokrasinin gelişmeye başladığı ve dolayısıyla bilginin yayılma hızının artmasının gerektiği zamanlarda gerçekleşmiştir.** Kısmen özel teşebbüs, kısmen devlet inisiyatif yüklenmiştir ama yeterli olmamıştır. Nitekim aynı dönemlerde Avrupa'da 1 yılda basılan kitap sayısının bütün Osmanlı coğrafyasında var olan kitaba denk geldiğine dair ilginç rakamlardan bahsedilmektedir. (1800'lerin ikinci yarısı)

Peki, matbaaya hiç mi karşı çıkılmadı? Matbaadan önce önemli olan okuma alışkanlığı desteklendi mi? Kültürel dönüşüme ne kadar önem verildi? Bu soruların cevaplarını tarihçiler tartışadursun. Ancak ilk emri "oku" olan bir din olmakla övündüğümüz kadar entelektüel sermayeye önem veren bir toplum olamadık maalesef.

Velhasıl matbaa o ya da bu sebeple yayılıp gelişemedi coğrafyamızda, nihayetinde bu durum çağı yakalamak konusunda önemli bir handikap oluşturdu. Dönemin en etkili bilgi edinme aracının gerisinde kaldık. İdeolojik olarak toz kondurmasak da "matbaa öykümüz" övünülecek bir öykü olamadı.

Ders çıkarabildik mi?

Düşünelim.

Yıl 2017: Booking.com mahkeme kararıyla yasaklandı

Belki de Türkiye’nin, interneti geniş kitleler aracılığıyla tanıması yasaklar üzerinden oldu. 2007 yılında Atatürk'e hakaret içeren videolar sebebiyle YouTube kapatıldı. 2008 yılında aynı gerekçeyle ara ara kapatılan site Ekim 2010'a kadar kapalı kaldı. Böylece Türkiye, internet yasaklarıyla ve proxy siteleriyle tanıştı. Hatta dönemin iktidar partisi seçim reklamları için medya satın almasına bir proxy siteyi de dahil ederek ilginç bir açılım yaptı.

2010 yılına kadar kapalı kalan YouTube'un kimseye faydası olmadı. İnsanlar DNS ayarı ve korsan yöntemlerle yasağı delerken, bireysel yayıncılık türevinde birçok şey geri kaldı farkında bile olamadık.

Sonraki yıllarda Bilgi Teknoloji Kurumu, telif veya başka sebeplerden hukuki süreç uyarınca binlerce siteyi kapattı. Bazılarına neden erişim olmadığı anlaşılamadı bile. Siyasal tansiyonun çıktığı zamanlarda ise konu WhatsApp engellemesine kadar genişletildi. Hiçbir olmuş ve olacağın önüne geçemeyen bu yasaklar hala "gerektiğinde" uygulanmaya devam ediyor. İlk sırada Twitter, ikinci sıraca Facebook etkileniyor.

Türkiye’den giden girişim arenasında, PayPal’dan sonra gündemimiz, TURSAB'ın başvurusu üzerine erişime kapatılan Booking.com'un kapatılmasıyla güncellendi. Zaten yabancı turist konusunda büyük sıkıntılar çeken ülkemizde sezona yaklaşırken "toplum menfaatine(!)" böyle bir yasak kararı alındı.

Doğu Karadeniz'de tatil yapan Arap turistten, Antalyadaki Avrupalı turiste kadar bu siteyi kullanıyordu. Öyle ki, Doğu Karadeniz’de birçok otelci bu siteyi bilir ve "o olmasa" diye başlayan cümlelerle sitenin öneminden bahseder.

Şu anda Booking.com'a girdiğiniz de "Bulunduğunuz ülkeden Türkiye'deki tesisler için rezervasyon yapmak şu an ne yazık ki mümkün değildir." İbaresi çıkıyor. Bunu gören müşteride de “dur bir acenteyi arayayım” demiyor. Muhtemelen başka bir siteye geçip yola devam ediyor.

Toparlamak gerekirse; "internetten otel arayan" kitle karşısında acentelerimiz bugüne kadar battı mı? Hayır. Bilakis; yurt dışı turlara yönelerek hinterlantlarını ve kalitelerini arttırdılar. Otellerde doluluk oranları düştü mü, yoksa arttı mı? Gerçekten de sektörde bıçağın kemiğe dayandığı bir durum olduğuna dair elde tatmin edici veri yok.

İnternet girişimlerinden korkmayalım.

Geçmişte, sahibinden.com yaygınlaştığında emlakçılar, galericiler kapandı mı? Bilakis sayıları arttı daha çok iş yaptılar. Çünkü en önemli sorunları; müşteriye ulaşma problemini çözdüler. Sosyal medya platformları demokratik ortamı genişletti ve birçok haber makale sitesinin can suyu oldu. E-Ticaret kaliteli ürüne yüzlerce karşılaştırma yaparak erişme imkânı sundu. Hatta çocuk büyütürken, sağlıklı beslenirken bile internet girişimlerinin nihai ürünlerinden faydalanıyoruz.

Yasaklarla engellenmeye çalışılan her yenilik eninde sonunda bu toprakların aleyhine olmuştur. Tecrübeyle sabittir.

Yeni tecrübelere ihtiyaç var mı?

Yorumlarınıza kalmış…


*İlber Ortaylı’dan matbaa yorumu. Ekşi sözlükten alıntıdır:

  • Kitap okumakla bir toplum bir yerden bir yere gelmez. Son 150 yıldır orta Doğu’da en çarpıcı devrimleri Türkler yapmıştır. Ama kitap basma, okuma, çevirme konusunda İran’dan, Mısır’dan, Lübnan’dan geriyiz.
  • Türkler aptal bir millet değildir. Her toplumun kendine has özellikleri vardır. Kimi iyi yemek yapar; biz o sınıfa dahiliz. Kimi kavgacıdır; biz de öyleyiz. Kimi teknolojiyi sever; Türkler bu kategoriye girer. Ama bir de müziği, felsefeyi seven; bunları konuşan toplumlar vardır, biz onlardan değiliz.
  • Sanılıyor ki matbaaya yobazlar engel oldu. Hayır, durum ondan çok daha vahimdir, utanç vericidir. Türkler okumayı sevmez. Okumak yalnız kalmaktır, içine kapanmaktır. Türkler yalnız kalamaz; bir araya gelip dır dır dır konuşurlar.
  • Avrupalılar, örneğin İtalyanlar, matbaadan önce elle gazete yazıp dağıtıyordu. 200 nüshayı elle çoğaltıyorlar. Bizde ise bu yok. Bahnameleri, ayıp şiirleri dahi çoğaltmamışız. Peki ne yapılmış? toplanıyorlar; biri okuyor, diğerleri dinliyor. Çoğaltma ihtiyacı duymuyorlar. Devrimleri dahi işte böyle yapıyorlar. Okunuyor, dinleniyor, tartışılıyor.
  • Türkler konuşmak yerine okumayı sevseydi, matbaa olmasa dahi kitabı dışarıda basıp getirirlerdi ama yapmıyorlar.

** İlk Türk gazetesi Takvim-i Vekayi 1 Kasım 1831'de II. Mahmud'un fermanıyla yayımlanmaya başlamıştır. Dış dünyadan haberler, hükûmet açıklamaları ve ticari duyurulardan oluşan bu ilk gazeteyi 1840 yılında İngiliz William Churchill'in Türkçe olarak çıkardığı Ceride-i Havadis izlemiştir.

21 Ekim 1860 tarihinde ilk özel sermayeli Türkçe gazete Tercüman-ı Ahvâl Agah Efendi tarafından çıkarılmaya başlanmıştır. Bu tarihten itibaren devletin resmî görüşlerinin dışında bir kamuoyu oluşmaya başlamış ve Abdülaziz basına karşı önlem almaya itmiştir.

 

6.4.17

You Might Also Like

No Comments

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: